Yıldız Tilbe, Posta Magazin Müdürü Suna Akyıldız’a konuştu. Hayatının asla film veya belgesel olmasını istemediğini söyleyen şarkıcı “Çünkü hayatımı ifade edemezler, canımı sıkarlar. İki kelime konuşunca bile cinleniyorum. Çok hassas bir şey. Ölür giderim, vasiyetimdir. Aileler de bir şey diyemiyor. İstemiyorum yani, ne münasebet” dedi.
Yıldız Tilbe’yi çok sevdiğimi çevremde beni tanıyan herkes bilir. Hele ilk üç albümünün yeri bende hep ayrıdır. Adının geçtiği yerde gülümser, şarkısını duyduğumda ise mırıldanırım. Kendine has üslubu ve sahne performansıyla özeldir. Geçenlerde Yıldız Tilbe ile Kuruçeşme’de bir dost ortamında denk geldik. Sohbet sohbeti açtı ve Yıldız Tilbe inanılmaz şeyler anlattı. Bazıları aramızda kaldı, bazılarını ise dayanamadım “Bu söylediklerini yazabilir miyim?” diye sordum “Tamam yaz” dedi. Ondan okey almışım durur muyum? Eve gelir gelmez gecenin 2’sinde oturdum bilgisayarın başına yazdım… İşte Yıldız Tilbe’nin anlattıkları…
Şarkı söylemeye 11 yaşında başladım. Mahalledeki ablalar beni çağırır şarkı söyletirlerdi. Düğünlerde gelip beni evden alırlardı şarkı söylemem için. Başka bir sürü iş yaptıktan sonra bu işe yöneldim. Müziğin sesine göre nerede düğün var biz oraya giderdik.
Şarkıları yazdıktan sonra müsveddelerini asla tutmam yırtarım. Hiçbirini bu güne saklamadım. Evdeki defterlerim bomboş. Ama
3-4 tane şarkı söz olarak netleşiyor. Yazıp, çizip yırttım. Zaman zaman kelimeleri değiştiriyorum, zaman zaman cümleleri. Yazıyorum, temize geçiyorum. O yüzden hiç müsveddem yok. Bir ay boyunca bir cümle ile başlıyorsun. Bir gün bir harfini değiştiriyorsun, diğer gün bir cümlesini, başka bir gün bir cümlesini, diğer gün bir dörtlüğünü. Sürekli değişiyor. Şarkı bitince ihtiyacın kalmıyor atıyorsun. Tüm defterlerim bomboş, şu an aklımda birkaç şarkı var.
Çıkarmadığım şarkılar var. Ben o şarkıları yazarken kırmızı gözyaşı döküyordum. O kadar çok acı çekip, üzülüyordum ağlıyordum ki şimdi o şarkıları nasıl çıkarıp söyleyeyim. Şarkıların çoğunu bu yüzden yırtıp attım. Bazıları aklımda. Kimsenin benim yüzümden çok fazla acı çekmesini istemiyorum.
Herkes kendine göre özel. Benim için özel bir ruh olmanın bir anlamı yok. Allah yaratmış özel olarak değil mi beni? Başka insanlar olmasa benim de özelliğim yok. Bu iş böyle. Bir insan ne kadar özel olursa olsun, altından da olsa sıradan insanlara ihtiyacı var. O altın halinin işe yaraması için. Ben eğer böyleysem başka insanlar için, Allah beni böyle yaratmış. Benim için değil. Benim özelliğim ve güzelliğim için yaratmış olsaydı, yaratır dağın tepesine koyardı herkesten de uzak yaşardım. O da benim özelliğim olurdu, bana ait bir şey olurdu. Güzellik, para içinde bulunduğumuz durum kimseye ait değil. Herkes, her şey birbirimiz için.
Belki de dışarıdan görüldüğü gibi çok özel biri değilimdir. Kim nereden bilebilir ki? Belki de zarardır, bendeki özel gibi görünen şey. İnsanların bizde özel olarak gördüğü şey belki bizim cezamızdır. Bir yerde yemek yiyebiliyor muyuz? Bir yere gidip suya girebiliyor muyuz? Herhangi biri gibi yolda ağlayabiliyor muyuz? Mısır Çarşısı’na rahat rahat gidebiliyor muyuz? Belki de bu cezadır. Bilemezsin. Ne yapsak böyle.
Yaşama dair içimde hiçbir ukde kalmadı. Her şeyi yaşadım. Benim için aşk olayı bitti. Artık tahammülüm yok. Aşk yaşla çok alakalı. 50’yi geçince çok farklı. Aşk gençtir. Hep gençtir. Orta yaştan sonra yaşanan şey aşk değildir. Saygıdır, sadakattir, bağlılıktır. O aşk değildir. Aşk deli bir şeydir. Sakin değildir aşk. Başka bir şeydir. Gençken aşkın özgürlüğünü daha iyi yaşadım, şimdi yaşamıyorum. O konuları tamamen kapattım.
Hayat beni kendi için yaşadı. Sonra da koyacak bir kenara vınnn. Ama herkes gidecek. Herkesin gideceğini bilme düşüncesi beni sakin tutuyor. Yoksa kafayı kırmak bir saniye. Başka bir yere gidiyoruz. Ama bence ölüm bir son değil.